Prof. Dr. Ömer Faruk Gençkaya Cumhuriyet’in sorularını yanıtladı.
– Seçmen tercihini ne etkiledi?
Seçmen tercihi zaman içerisinde oluşur ve olgunlaşır. Ya değişir ya da değişmez, katı kalır. Bireysel koşullar ve algılar, ulusal ve uluslararası gelişmeler yanında seçmen son aşamada bir önceki durumuyla mevcut durumunu karşılaştırarak tercihini belirler. Öncelikle cüzdanın gücü etkili oldu. Sonra kutuplaştırarak oy devşirme stratejisi bu kez ters tepti. Bazı bilimsel çalışmalar uzun süren kutuplaşmanın, merkeze yakın parti ve adayın şansını arttırdığını gösteriyor.
– Seçmen kutuplaşma istemiyor mu artık?
Seçmen bu seçimde tercihini kutuplaşmanın sona erdirilmesinden yana kullandı.
– İktidar partisinin halkan kopuk görüntüsü ne kadar etkili oldu?
Parti ile, parti örgütü ile seçmen arasındaki ilişki zayıfladı. Lider odaklı bir siyasi yaşam oluştu. 2005\’ten bu yana parti örgüt ve ideolojisi yerine liderle tanımlanan \”partiler\” güçlendi. Dolaysıyla, uzun süre iktidarda kalma, örgüt ve politika yenileyememe tercihleri etkileyen diğer unsurlarla birlikte liderin performansını ana eksen haline getirdi.
– \”Lider odaklı\” dediniz, bu yenilginin faturası Cumhurbaşkanı Erdoğan\’a mı ait?
Faturayı, kaybedenlerin tümü ödeyecek. Adaylar, adayları belirleyenler, kampanyayı yönetenler, tarafsız olmayan medya ve birçok kategorideki platformlar. Tek bir kişi değil. Mühürsüz oyların geçerli sayıldığı 2017 anayasa referandumunun çıkış anketinde bir vatandaşa, \”Neyi oyladığınızı biliyor musunuz?\” diye soruluyor. Yanıt; \”Erdoğan\’ı oyladım\”. Bu lider odaklı yapıyı diğer partiler için de genişletebiliriz. Öte yandan, mekanın yeniden tasarımı seçmen örüntüsünü de değiştirdi. AK Parti kentsel dönüşüm, TOKİ projeleriyle belki önceden öngöremediği bir \”hata\” yaptı. Kendine zarar verdi.
– Nasıl bir etki oldu?
Örneğin Üsküdar gibi uzun yıllar AK Parti\’nin önde olduğu ilçelerde yeni yapılan konutlara orta üst sosyoekonomik statüye sahip kişiler yerleşti. Mekansal dönüşüm seçmen tercihlerini de etkiledi.
– Biraz daha açar mısınız?
Oradan ev alma olanağına herkes sahip değil. Diğer kaybedilen yerlerde de oldu bu. Düşüncenin gelişmesinde mekan son derece önemli. Mekanın fiziki ve toplumsal örüntüsü değişince, farklı dünya görüşüne sahip yeni yerleşikler eski yerleşiklerin zihniyetinde de değişime neden olabiliyor. Bizim toplumda yukarıya doğru hareketlilik ve öykünme yaygındır. Değişen yaşam kalıpları özellikle kendisini baskı altında hisseden seçmeni yeni arayışa itebiliyor.
‘MUHAFAZAKARLAR LAİKLİĞİ ÖZGÜRLÜK ORTAMI GÖRÜYOR’
– Yaşam tarzına müdahale endişesinin etkisi de oldu mu?
Daha önce yaptığımız bir araştırmada Türkiye\’de deneklerin kendisini en fazla tanımlayan değerin laiklik olduğunu tespit ettik. Laiklik gerçekten önemli bir payda. Muhafazakar düşüncedeki pek çok insan laikliği bir özgürlük ortamı olarak görüyor. Kafelere restoranlara \”laik kesim\” diye bilinenlerin gittiği yerlere artık muhafazakar gençler ve orta yaş grubu da gidiyor. Burada karşılıklı bir etkileşim var. Belki kutuplaşmaya ve zorlayıcı tek tipleştirmeye karşı tabanda ittifak, yeni sentezler oluşabiliyor. Kaybedenler kadar kazananlar da bu sosyolojik değişimi doğru analiz etmeliler.
– Yani bu seçimde iktidardan muhalefete oy kayması mı yaşandı?
Türkiye\’de seçmen oynaklığı çok yüksek. Özellikle de blok içi oynaklık. Bu daha çok sağ blokta görülür. Ancak bu yerel seçimde gözlemlediğimiz şey, bu oynaklık bloklar arasına doğru yöneldi. Yani sağ bloktan merkeze yaklaşan CHP\’ye oy akışı olduğunu söyleyebiliriz. Çok sayıda değil ama böyle bir eğilim başladı.
– Sizce seçime katılım oranı neden düştü?
13 milyonu aşkın seçmen oy kullanmadı. Bu çok önemli bir gösterge. Belki de seçmenin zihninde; \”her şeyin zaten merkezden belirlendiği\” algısı var ki yerel seçimlere katılmıyor. Ya da sistemden beklentisini kaybedenlerin sayısı artıyor. Bu elbette teste muhtaç bir tespit.
– AK Parti kendi seçmeninin sandığa gitmediğini savunuyor…
O zaman \”Siz seçmenlerin hangi partiye oy vereceğini biliyor musunuz\” diye sormak lazım. Gizli oy, açık sayımdan söz ediyoruz. Mevcut verilere göre her partiden oya katılmayan seçmen bulunuyor. Sandık bazlı sonuçlar çıksın, bir önceki seçimle karşılaştırabiliriz ama şu anda nereden biliyorlar. Seçmen kaydını esas alan bir analiz yapmadan bunu ileri sürmek bir varsayımdır.
– Geçersiz oy sayısı da oldukça yüksek …
Çok yüksek. Geçersiz oy atma, Türkiye\’de zamanla protesto davranışı olarak ortaya çıkabilir. Çünkü vatandaş beklediğini elde edemiyor.
‘GEÇERSİZ OY ARTIŞI DEMOKRASİYE İNANCIN ZAYIFLADIĞINI GÖSTERİR’
– Gelecek seçimde geçersiz oy vererek protesto edenlerin sayısının daha da artacağını mı söylüyorsunuz?
Eğer böyle bir artış yaşanırsa demokrasiye inanç da azalmış demektir. 2002\’den bu yana Türkiye\’de geçersiz oy sayısı 1 milyonun biraz üstünde ve altında olurdu. 2019\’da 2 milyon ve 2024\’te 2,2 milyon. Geçersiz oyların seçim çevresi, başkan ve meclise göre dağılımı analiz edilmeli. İstanbul gibi büyükşehir belediye başkanı oy pusulasının 1 metre olmasının yarattığı engel yanında, sandığa gidip de geçersiz oy verenler demokrasiye olan inançlarını yitirmiş olabilirler.
– AKP\’lilerin lüks yaşamları daha önce de kamuoyuna yansımıştı ancak hiçbiri ıstakoz kadar etkili olmadı. Bu kez neden göze battı?
Seçmenin bilinçaltı vardır. Bazı şeyler birikir birikir ve bir yerde patlar. Bunlar hep gözlemlendi, muhalif medya hep yazdı. Özellikle, muhafazakar olduğunu varsayan kesimin değer ve yaşam tarzına uymayan tutumlar kamuoyunun karşı bilinç geliştirmesinde etkili. Seçmen kaynak israfını gördü. Özellikle, son beş yılda izlenen farklı ekonomi politikalarının tüm kesimlerde yarattığı yoksulluk, geleneksel muhafazakarlığın dayandığı orta sınıfı da yoksullaştırırken, siyasal yanaşmacı ilişkilerle geliştirildiği görülen lüks yaşam hikayeleri bardağı taşırdı.
‘YUMUŞAMA ŞART’
– \”Erdoğan yumuşar mı yumuşamaz mı\” tartışması yapılıyor. Sizce ne olur?
Balkon konuşmasında yumuşama eğilimi vardı ancak parti grubunda verilen mesaj çok sertti. Bu noktaya gelindikten sonra yumuşama şart. Cumhurbaşkanı Erdoğan daha ılımlı bir politika izleyebilmeli. Ulusal ve uluslararası koşullar ve acı ekonomik önlemlerin uygulanması kutuplaşmadan ziyade uzlaşmayı gerektiriyor.
– AKP kaybettiklerini bu şekilde geri kazanır mı?
Oy kaybederken zirveye çıkmak zaman alır. Seçmen bir gecede \”Erdoğan yumuşadı, oyumuzu değiştirelim\” demez. Parti sistemindeki sarsıntılar, sert, kutuplaştırıcı söylemler ve güvenlikçi politikalardan uzaklaşmayı gerektiriyor.
– CHP Lideri Özel ile Cumhurbaşkanı Erdoğan görüşmesinin Türk siyaseti açısından önemi nedir?
Çok önemli. Farklı olsalar da parti liderleri bir araya gelmek zorundalar. Özellikle günümüzdeki koşullar bunu gerektiriyor ama bu sadece vatandaşa \”yumuşama görüntüsü\” vermek için olmamalı, görüşmenin amacı açıkça ortaya konulmalı. Türkiye\’nin ekonomi, sığınmacı ve uluslararası ilişkiler gibi temel sorunları ele alınmalı.
‘HALK REKABET DEĞİL ÇÖZÜM İSTİYOR’
– Anayasa temel sorunlardan biri mi sizce?
Bu görüşmede birinci madde kesinlikle anayasa olmamalı. Çok yakınımızda sınırlı da olsa savaşlar var, ekonomik durum henüz istikrara kavuşmaktan uzak. Bu kapsamda tüm partilerin birbirleriyle görüşmesi gerekiyor. Koltuk ve iktidar mı yoksa halk ve Türkiye\’nin geleceği mi önemli. Halk artık kendisiyle ilgili konuların, gerçek sıkıntılarının tartışılmasını ve bir an önce çözülmesini son sınırda istiyor.
– Belediyelerin CHP\’ye geçmesi halkın bu beklentisini karşılamada etkili olacak mı?
Seçimler bitti. Ulusal iktidarla yerel iktidarın belli bir tabanda birlikte iş yapması demokrasinin pekişmesi, yerleşmesi ve gelişmesinin ön koşuldur. Belediyeler, yerel yönetimler bir demokrasi okuludur. Vatandaş hizmet için oraya başvurur. Halk sorunlarını yaşadığı yerde çözebilmeli. Ama biz ne yapıyoruz sorun çözmek için Ankara\’ya Meclis\’e gidiyoruz.
– Hükümet ve yerel yönetimlerin birlikte çalışabilmesi için umut var mı?
Merkezi hükümet ve yerel yönetimler rekabet yapmak yerine koordineli olarak birlikte çalışmalı. Vatandaş artık yıkıcı rekabet değil üretim ve hizmet istiyor. İktidar yerelle işbirliği içinde hareket ederse seçmen bunu değerlendirecektir.
– İşbirliği gerçekleşmezse ne olur?
Seçmen özerkleşiyor. Yani daha bilinçli, daha rasyonel hareket ediyor. Kısa vadeli değil orta ve uzun vadeli düşünmeye başlıyor. Yani korkuya, rekabete gerek yok, vatandaş işbirliğini görür ve değerlendirir. 20 milyon insan sosyal yardım alıyor. Bu sürdürülebilir değil. Öncelikle vatandaşlara öncelik veren istihdam politikası uygulanmalı. Yerel seçimin bazı bölgelerdeki gizli mesajı, emek piyasasındaki yanlış politikaların yarattığı yabancı karşıtlığıdır. Yapamıyorlarsa bırakırlar, yerlerine yenileri seçilir.
– Cumhurbaşkanı Erdoğan\’ın \”Biz bitti demeden bitmez\” ifadesinin siyasette karşılığı nedir, bitirmek halkın iradesinde değil midir?
Seçim güçlü bir sinyal ve uyarıdır. Bu tür ifadeler yerine partiyi ayakta tutacak, akılcı çözümler üretmeliler. Cumhurbaşkanının bir hakem rolü oynaması önemli. Biz, kişiye sistemi uyduruyoruz. Bu yanlış.
– Ne olmalı?
Doğru, düzgün işleyen bir sistem olmalı ve kişiler sisteme uymalı. \”Oranı yüzde 50\’den 40\’a indirelim, Erdoğan\’a 2033\’te, hatta 2033\’ten sonra da seçime girme ve kazanma olanağı yaratacak bir şeyler yapalım\” zaten çıkmazdaki yapıyı daha da zorlar. Seçmen oyun sırasında kuralların değiştirilmesine de tepkili. Toparlanmak zorundayız. Türkiye, ekonomik sorunlarını, siyasal sorunlarını, toplumsal sorunlarını aşabilmek için mutlaka asgari müştereklerde bir araya gelmeli. Hiçbir parti veya grup için \”Türkiye\’yi sadece biz kurtarırız\” diye bir şey olamaz. Evrensel kurallar uygulanırsa düzeltilebilecek ekonomik sorunlara göre, vatandaşların kurumlara ve hukuka güvenini yeniden güçlendirmek daha zordur. Bu uzlaşmayla olur.
– Erken seçim olasılığı görüyor musunuz?
Türkiye\’de erken seçimler, hiçbir zaman erken seçimi isteyenlerin lehine sonuçlanmadı. Koşullar uygun değil. Meşruiyet krizleri herkesin görevini etik değerlere saygıyla yapmasıyla aşılır.